Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Yazılarım / Ynt: GEÇMİŞ TATİL YAZILARIM
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Bugün, 05:52:14 ÖS »
GEÇMİŞ TATİL NOTLARIMDAN - 4
14.08.2014 Perşembe….Fethiye’ye giriyoruz ,Kaş'tan istemeye istemeye ayrıldığımı söylemeliyim, Fethiye'de müftülük misafirhanesinde bir gece yer ayırmayı başarmıştık eşyalarımızı misafirhaneye bırakıp balık pazarına koşuyoruz , adını ilk kez duyduğum iki kilodan fazla bir balığı pazardan alıp yine aynı yerde ızgaraya verdik, balığın adı “ LAGOS BALIĞI” ,önümüze iki tabak kızarmış vaziyette geldi ,yemekle bitmeyecek balığı nasıl da bitirmiştik hala aklım almıyor, ya çok lezzetli hazmı kolaydı,ya da pişirme ustalığı ve bizim çok acıkmış olmamızdı,kilosu mu kaç para meğer istanbul’da aynı balık 70-80 lira iken burada 40 liraya almış olduk , henüz akşam olmamıştı hadi buradan Kayalar köylü 10 km. uzaklıkta eski rum evleri mübadele sırasında bırakılmış terk edilmiş evlerin olduğu yere gittik ,saat 19.30,evleri dağın eteklerine inşa etmişler ,taştan örülü evler gayet sağlam duruyorlardı ,ve o dönemin yaşayan insanları bereketli ovayı boş bırakmışlar ama yıllar içinde maalesef ova inşaat ile doldurulmuş ,bir çok ev yapılarak yeni bir köy ortaya çıkartmış insanlar, kimse rum evlerine yerleşmemiş ,buranın havası çok güzel ve farklı bir dinlendiriciliği var,ve suyu ve sessiz sakin bir yer olması nedeniyle yabancıların dikkatinden kaçmamış ,özellikle İngilizler burada site yapmışlar ,kendilerine mahsus tatil evleri var yeşillikler içinde, turizme yönelik yatırımların çoğunluğu, dikkatimizi çekiyor, birbiriyle yarışan yemek yeme yerleri ,kafeler ve çay - kahve içilecek ortamlar hayli yoğun kalabalık, birkaç bardak çay içip ayrılıyoruz ,akşam ezanları okunuyor ,köyün camisinde imam ve cemaat bizlerdik,cami Selçuklular döneminden kalma küçük ve gösterişsiz fakat taşıdığı anlam ve yüklendiği misyon büyük ve cihanşumuldü, rum evlerinin taştan özellikli tarihsel yolculuğu kadar,bu mütevazi caminin etkileyici fakat bakımsızlığı bizleri hüzünlendiriyordu,
15.08.2014 Cuma…Fethiye’de sabah ,son anda karar veriyoruz tekne turuna çıkmayı, telaşlı bir şekilde hemen ortalığa düşüyoruz ve rezervasyon yaptırmaya çalıştık,nihayet tekne bulunuyor ve sahile koşuyoruz ,bizim gibi hevesli meraklı yolcularda grup grup tekneye geliyorlar,boş bir yere oturuyoruz,ne güzel şimdi koy koy gezeceğiz her şey yolunda gidiyor şimdilik, inşaallah akşamına ortaca’da olacağız dayı oğlu Mehmet’te tel açmıştım , davet edişi içten samimi güzel davranışı bizi çok mutlu etmişti ,bir gecede orada kalacağız program bu tekne turundan sonra , saat 09.30,tur teknesine bindiğimizde yeni yerler göreceğimiz için meraklıydık ,ve bize iyi geliyordu bu gezmeler ,yüzme yaptığımız koyların havasını almak hem sağlığımız açısından , hem seyehat etmenin bize kazandırdıkları açısından tecrübelerimiz artıyordu, hem hayatı anlamada kendimizi geliştiriyorduk,saat 09.40 limandan hareket ediyor ,teknemiz kırk dakika sonra "katrancı koyu"na demir atıyoruz ,herkes suya atladı vapurda kimse kalmadı çocuk-genç-yaşlı herkes denize girdi yarım saatten fazla burada kaldık ,tekrar hareket ettik ve " Göcek" cennet koyuna geldik burada bir saat kaldık,hem yemek de yemiş olduk ne kadar çok yat görüyorduk herkesin yatı vardı sanki ,buradan " Yassıca koyu"na geliyoruz çok kalabalıktı bir çok tur gemisi buradaydı ve en çok burada insanlar izinlerin ve tatillerinin keyfini çıkarıyordu,daha sonra " Kızıl Ada" koyuna geliyorduk burada tavşanlar vardı ve birçok insan çocuklarını tavşanlarla tanıştırıyordu ,sahilde ikindi namazımı kıldım denizin zemini kumdu ve suyu çok güzeldi,tekne turu saat 18.30 da limana yanaşırken sona eriyordu ama içimizde denizin üzerinde yüzer halde kıpır kıpır ruh halimiz devam ediyordu,Fethiye çok güzel bir şehir çok sevdim burasını ,bakımlı ve düzenli insanları sıcak ve yardımseverdi,birazdan Ortaca’ya çıkacağız yakın olduğunu biliyorum,Fethiye içinde sahilde şöyle bir tur atıp yola çıkıyoruz ,saat 19.30 ,nihayet Ortaca mevkiine geldik,Mehmet’lere geliyoruz ,balkonda barbükü ortamı harika bir sofra inanılmaz güzel,nezih ve cömertçe,dayıoğlu Mehmet önce ciğer şişlerinden ikişer porsiyon tabaklara servis yapıyor,lavaş ekmekleri ve çeşitli mezeler ve salata ile insanın iştahını açan güzellikleri yaşıyoruz,şalgam suyu ve ayran bize eşlik ediyordu sofra boyunca,ciğerden sonra tavuk şişleri sıra sıra tabaklara iniyor ve ardından çay,gerçekten çay harika olmuş kaç bardak içtiğimi hatırlayamıyorum tereyağı gibi kayıp gidiyor çaylar, saat 12.45 gecenin uykusuna geçiyoruz,...AĞUSTOS-2014
16.08.2014 Cumartesi…Fethiye'den aradığım mehmet'tle sıcak bir konuşma yapmıştık, sağ olsun ne kadar samimi ve doğal ve gönülden bir sevgi ile karşıladı,burada tekne turundan sonra ortaca'ya geleceğimizi akşam çayı içip içemeyeceğimizi daha cümlemi bitirmeden yemekte yeriz gece de kalırsınız abi demişti,birbirine yakın olan akrabalık bağlarından öte güzel ahlak sahibi insan olmanın güzelliği böyle bir şeydi işte,konuşmanın bana verdiği huzur ve güven ile gün boyu fethiye'de tekne turu güzel geçti,saat 18.25 ortaca'ya doğru yola çıkıyorduk ,akşam ezanları okunmadan az önce sağ salim mehmet'lere kavuşuyorduk,sağ olsun fevkalade bir planlama ile eksiksiz bir hoş geldiniz sofrasına hemen davet ediliyorduk,gerçekten her şeyi ile yürekten gelerek hazırlanmış bu alışılmışın dışında ama bereketli sade ve iştah açıcıydı balkonda sofra güzelliği ve özellikle nefis demlenmiş çaydan sayısızca içmek benim için doyum tavan yapmıştı, dayı oğlunun üç oğlu büyümüş daha bir olgun ve yetişmiş buldum, Buğra'nın üniveriste'si bitmiş çalışmaya hazır iyi bir eleman sağlam güzel ahlaklı kişiliği ile günümüzde sayısı az gençten biriydi, Arda'nın ağırbaşlı bilge ve sakin duruşu bilgi birikiminin zenginliğinden geldiğini hissediyorum hedefini belirlemiş ODTÜ okuyacaktı ne güzel bir kararlılık Allah yardımcısı olsun , Tuğra'nın üretken dinamik kendisini belli etmeyen zekası takdire değerdi saygılı kibar ve paylaşımcı,her üçü de harika gençler olarak dualar kadar güzel oluşları akşamın en güzeliydi diyebilirim,doğrusu ne sofranın bereketli güzelliği ne de balkonda güzel bir çay içmek süreci geçsin istemezdim,saat 23.35'i yol ve tatil yorgunluğu uçup gitmişti tatlı bir uyku rehaveti çökmüştü artık bu gece buradaydık,ertesi sabah güvenli huzurlu güzel bir uyku ile dinlenmiş olarak uyanıyorduk ,sabah kahvaltısı için masaya geçiyoruz akşam yemeği kadar samimane ve gönülden sevgi ile hazırlanmış bir sofra ile karşılaşıyoruz,son derece keyifli bir kahvaltı sonrası oturmaya devam ediyorduk ayrılmak bilemedik birbirlerimizden, saat 09.45 ve hoş sohbet ile zamanın yine nasıl geçtiğini anlayamadık saat 11.25 olmuş yola düşme saati gelmişte geçmiş , güzel anlar çabuk geçermiş doğruymuş gerçektende öyle oldu,kısa fakat ömre bedel bir zaman dilimini burada bırakıyorduk ve yola düşüyoruz istikamet “ Yuvarlak çay “ denilen ilginç bir mekan ,burada suya giriyoruz buz gibi soğuk olan su içinde beş dakika zor durulabilen suya atlıyoruz sık sık çıkıp tekrar giriyoruz hayret bir şey insana tuhaf bir terapi yaptırıyor bu ,hatta bağışıklık diyebilirim sudan çıkmak gelmiyor insanın içinden ve sık sık suya girip çıkıyoruz , başlangıçta asla girilemez soğuk suya girip çıktıkça bir masaj gibi bedeni dinlendirici ve rahatlatıcı olduğunu hayretle gördüm yaşadım ilginç ama gerçek , buradan ayrılıyoruz saat 14.00 istikamet Akyaka ,burada da rahat durmadı akif ne yaptı etti sandal turu ayarladı “azmak çayı” suyu yeşil buz mu buz soğuk su,tur boyunca yüksek sazların çevrelediği dar su yolundan gidiyoruz bazen karşıdan bir sandal gelebiliyor karşılıklı selamlaşılıyor,müsait bir yerde suya giriyoruz ama çok soğuk gerçekten ama bize iyi geliyordu,buranın mezgit balığın iyi diyerek ekmek arası balık yemeye gidiyor oğlumuz ,bize de yarım ekmek arası getiriyor gerçekten dediği kadar varmış hayatımda yediğim şahane lezzetti balıklardan dı.
20.08.2014
[/b]


2
Yazılarım / GEÇMİŞ TATİL YAZILARIM
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Bugün, 05:51:52 ÖS »
TATİL NOTLARI -2

10.08.2014 Pazar, bismillah yola çıkıyoruz saat 11.30, düşüncemiz ve beş günlük tatil heyecanımızın yol haritası, eğridir-antalya-kaş-fethiye-milas ve son olarak milas yakınlarında bir tatil köyü olacak,evet her şey yolunda gayet güzel rahat sağlıklı mutlu bir gidiş ile saat 18.10 civarında Eğirdir’e varıyoruz,harika muhteşem bir manzara,daha önce rezervasyon yaptırdığımız öğretmenevine hemen girişimizi yaptırıp göle koşuyoruz,müsait bulduğumuz bir kıyısından suya kendimizi atıyoruz ,yüzüyoruz..yüzüyoruz bütün gölü içimize çekiyoruz öyle güzel geldi ki hem serinlendik hem dinlendik yol yorgunluğumuz çıktı ,saat 09.00 akşam namazından sonra göl kıyısına yakın yeşil ada olarak bilinen bu yerde bir balık lokantasına giriyoruz “Felek Abad”yazıyordu tabelasında ,levrek balığı bambaşka bir lezzette idi ve ilk kez böyle bir balık yiyorduk gerçekten değmişti uzun yol yorgunluğuna ve günün yoğunluğuna rağmen,gece güzeldi üstelik ay gökyüzünde iri ve portakal sarısı rengi ile göle yansıyan yakamozlar bütün bunlar hepsi birbirini tamamlıyordu,
ses,ışık,renk ve huzur mutluluk duyguları iç içeydi daha ne isteyebilirdik ki,saat 11.25 öğretmenevine geliyoruz sakin bir gece sonrası ertesi gün yola çıkmak için hazırlanıyoruz,
buradaki kısa fakat beğeni ile hayranlık duyarak geçirdiğimiz anların tadını hissederek ayrılacaktık,öğretmenevinin yetersiz hizmeti ve başarısız konumu yaşadığımız güzellikleri gölgeleyemedi,yeşil adanın tek camisi yeşil cami 1946 yapımı ,öğretmen evi yakınındaki Hızır bey cami ise 1237 tarihli olup avlusuna üç giriş kapısı ile giriliyor her bir kapı sanat eseri ve tarihsel dokusu ile görülmeye değer,Eğirdir tekrar tekrar kendisini gelip görmeye değer bir güzellikte olduğunu söylemeliyim, insanın hemen kaynaşıp oranın yerleşik bir insanı gibi hissettiği sıcacık bir ilçemiz,çok kısa kaldığımız burayı terk ederken içimizde burukluk vardı yeterince zaman ayıramadığımız için,daha tarihi kalesi ve farklı yüzyılların hatırası ile dikkat çeken eserleri yakından göremeden ayrılıyorduk…

11.08.2014 PAZARTESİ…eğirdir şehrinden ve gölünden çıktığımızdan beri gördüğümüz ve yaşadığımız güzelliklerin anıların yarım kaldığı inancı ile buruk bir şekilde yol alıyoruz, ver elini Antalya,yol boyunca manzarası yeşil ve sıra dağlar şeklinde dizilen irili ufaklı sevimli tepeleri ,vadileri ovaları geçiyoruz, antalya’ya girmeden “düden şelalesi” tabelasından sağa sapıyoruz ve kaptan şöför oğlumuzun hazırladığı daha hangi sürprizleri var bilmeden yol alıyoruz,evet bir parkın önünde durduk ,aslında gönülsüz ve gereksiz bulduğum bu park ve yapma zannettiğim şelale işine isteksizce katılıyordum,parkın içinde biraz ilerleyip şelalenin olduğu yöne geldiğimizde muhteşem bir manzara ve etkileyici bir görüntü ile karşılaşıyordum,
mükemmel harika bir mekan ,gizemli ve doyumsuz burada akşama kadar kalabilir ve şelalenin karşısında bu havayı teneffüs edebilirim ,bol bol hatıra fotoğraf çektirdik,sık sık uyarı ve ikaz yazıları vardı suya atlamak ve yüzmek yasaktır diye, ama oğlumuza hiçbir yasak işlemiyor ki ,nasıl oldu anlamadım sakin bir köşe bulup hızla soyunup suya girdi ,ben de seslendim kızarak ”ben ne atladım ne de yüzüyorum” diyordu "..suya girmek te yasak değil ya !!.." diyerek beni de teşvik etti daha doğrusu kışkırttı walla suçlu oydu ben de kimin babasıydım duramazdım tabi,düden şelalesinin altında şöyle sota bir yerde suya giriyordum, çevredekiler ilgi ve alaka ile bizi izliyorlardı ,ellerindeki telefonlarla bizi çekiyorlar , biz çıktık başkaları da aynı yerde girdiler,bizden önce hiç kimse yoktu bir bakıma biz ortamı hareketlendirdik,parktan çıkıyoruz saat 13.25 ,az ileride beş tane deve oturmuş vaziyette meraklıları ile fotoğraf çektiriyor ,sahibine soruyordum “bu develerin bir ismi var mı ?” sahibi de önemli bir kimse gibi,uzman bilirkişi edası ile "..olmaz mı abi? ,en baştan itibaren isimleri Sinem,leyla,Hüseyin,ayşe ve Hatice,develerin sevimli yüzlerini ilk kez yakından görmekten heyecan duydum, doğrusu hoş, ve ilginçti, evet buradan çıkıyoruz ve istikamet “Çıralı” ana yoldan sahile 7 km aşağıya iniyoruz ama bana 70 km. gibi geldi içimde huzursuz duygular dalgalanıyor nihayet vardık fakat bambaşka bir dünya ve cennetten bir yer gibi gözlerimizin önüne seriliyordu son derece düzenli evler bakımlı bahçeler çeşit çeşit ağaç ve bitkiler ve çiçekler ,deniz suyunun parlaklığı ve tertemiz bir mavi berrak oluşu harika, insan çıkmak istemiyor hem denizden hem de güzel sahilinden,dost tanıdık cemil abimizin yerinde çay içiyoruz son derece pahalı bir hotelin düzenli ve bakımlı harika bahçesinde dolaşıyoruz, muz ağacını ve muzları ve muz ağacın ilginç çiçeğini ilk defa bu yaşımda burada görüyordum, merakla inceliyordum , bahçeden çıkmak istemedik,ne güzel anılarla ayrılmak zorunda kalıyorduk buradan da tabi gönlümüzü burada bırakarak,şimdi istikamet “kumluca” daha önce öğretmen evinden yer ayırtmıştık bir gece kalmak için yola düşüyoruz saat 20.25 kalacağımız yeri buluyoruz, akabinde açlığımızı güzel bir sürpriz hazırlayan oğlumuz yine balık bu kez mercan ve mırmır balığı olarak enfes bir sofraya kuruluyorduk ,hamdolsun sağ salim güzel bir gün daha geçiyorduk huzurlu bir gece ile günü tamamlıyorduk,ertesi sabah yine güzel bir kahvaltı ile buradan çıkıyoruz..

mustafa kaya
2014


GEÇMİŞ TATİL NOTLARIMDAN - 3
12.08.20114 SALI…Kumluca’dan çıkıyoruz Finike’ye girmeden önce elmalı tabelasından sapıyoruz Arif köyünde mola veriyoruz güzel küçük mütevazi bir yer, burada mini bir şelale var ”AYKIRTÇA” çayının dağın tepesinden aşağılara akışı küçük bir şelale oluşturmuş ve buraya güzel hoş bir mekan kazandırmış,'Bey ' dağları olarak bilinen dağlarda keçi ve geyiklerin olduğunu öğreniyoruz çıplak taşlar ve iri kayalardan ağaçlar ve otlar fışkırmış dağın yüksekliği yakından bakıldığında çok etkileyici, akan su çok soğuktu, köy insanları burada küçük bir Pazar yeri oluşturmuş üzüm,salatalık,elma ve bal alıyoruz , "avlan beli " denilen yerden geçiyoruz rakım 1105 ne güzel yerler diyorum havanın temiz dinlendirici ve insana güven veren serinliği huzurun ta kendisi adeta ve insanı yanına çağırıyor ,burada bir göl var ve yaz sıcağının dayanılmaz alevine bize serin bir rüzgar veriyor, tarla mevkini geçince bahsettiğim avlan gölü karşımıza çıkıyordu, burası düz bir ova gibi göl sazlık dolu,gölü arkamızda bırakarak hızla ilerliyoruz ,oğlum nereye gidiyoruz “ şeklindeki meraklı soruma : baba öyle bir yaylaya götüreceğim ki sen bayılacaksın ve orada bir keçi eti ziyafeti vereceğim sana ,tadını hayatın boyunca unutmayacaksın..” ya oğlum yolumuzdan sapmayalım, bizi geciktirme gideceğimiz yere dedikçe “..yolumuzun üzeri baba işte şurası adı "Gömbe Yaylası" az kaldı..” diyor da diyor bir türlü işte şurası dediği yayla gelmiyor , öyle yukarılara çıktık ki bir yanda elinde telefon sürekli adres yer soruyor bir yanda yol uzadıkça uzuyor,artık öyle bir noktaya geldik ki dağın zirvesi ne yayla var ne de göl , hatta ,inşaat arabalarının bile girmek istemediği dağ yolundan gidiyoruz ,canım çok sıkıldı arabadan indim zor ikna ettim çocuğu geri dönmeye, tam karar vermiştik ki son bir telefonla tekrar ikinci bir yola girince ben son noktayı koyuyor arabadan indiğim gibi geldiğimiz yöne yürümeye başladım, oğlum bana seslendikçe ,ben yayla malya istemiyorum keçi eti de yemeyeceğim, dağ gölünü de merak etmiyorum diyerek hızlı hızlı dağdan aşağıya yürüyerek arkama bakmadan gidiyorum,sağ olsun Allah razı olsun oğlum çok israr etti dönmem için ama ben dönmedim ,annesi ile onlar yaylaya yürüyerek çıktılar çünkü araba yolu yok,bu kısa süren can sıkıcı olay üzerine duygularımı kontrol ederek yürümeye sürekli yürümeye devam ediyordum, çok ilginçtir ki havanın güzelliği olsa gerek ,yorgunluk bilmedim araba ile tırmandığımız dağdan şimdi yürüyerek iniyordum tam 10 km hatta daha fazla olabilir,evet resmen yürüdüm aslında dönüp geriye baktığımda sanki kısa bir yer yürümüş gibi görünen yol araba ile 20 dk. süren yoldur ve hiç bir yorgunluk ve bıkkınlık hissetmiyordum,neyse sık sık telefonla görüşüyorduk iki saate yakın Gömbe yaylası ve keçi eti yemek, soğuk su ve göleti karşısında olmak güzelliklerini yaşayan eşim ve oğlum dönüyorlardı,nerede olduğumu belirleyen konuşmayı yaptığım yere nihayet kaş-fethiye tabelası noktasında tekrar buluşuyorduk ,şimdi istikamet kaş ,ve bakalım neler bekliyor bizi ,1380 rakımlı Sinekci belinden geçiyoruz daha sonra 1560 rakımlı Kumova belini ve Oluklar yaylasını geçiyoruz,ancak bu yol durumları hiç te kolay değil ,viraj..viraj..viraj..hiç nefes aldırmayan arkası arkasına viraj,kayak slalonu'ndan daha sıkı ve zor bir iniş yapıyoruz ,nihayet Kaş göründü ,olamaz ! bu ne muhteşem bir görüntü harika tek kelime ile muhteşem ! Kaş aşağılarda ,biz hakim bir tepeden bakıyoruz ,denizin ve koyların mavi manzarası büyüleyici ,saat 18.00 burada birkaç hatıra poz çekimi alıyoruz ,daha önce rezervasyon yapılmış yere geliyoruz ama ne buzdolabı ne de tv. vardı kalacağımız odada üstelik tavanı da basıktı,derhal çıkmak ,vazgeçmek istedik ancak Kaş’ta makul bir yer bulamayınca tartıştığımız yere tekrar geldik ve yerleştik istemeye istemeye ,evet manzarası ve mevkisi çok güzel ama yer sorumlusunun sevimsizliği ve odaların basık tavanlı ,tv. nin olmayışı can sıkıcı ,oysa internete verdikleri fotoğraflar çok güzel görünümlü iken hiç alakası olmayan bir durumla karşılaştık , karşıdan dış doğal yapısı şirince görünen bu ev kulübesine razı oluyorduk, tek avantajı manzaraya diyecek yok...
13.08.2014 Çarşamba …Kaş çok güzel ve kalabalık bir yer ben küçük İstanbul yakıştırması yaptım hemen, kaldığımız yeri ruhen sevmesek te, sabah kahvaltıları güzeldi bununla yetindik zaten sabah çıkıp akşam geliyorduk burada iki gece kalacaktık, Kaş’ın bütün koylarını tekne turu ile gezdik deniz harika su hem cam gibi şeffaf ve mavi ,hem insanı tedavi ediyor gibi her girişimizde bizi rahatlatıyordu,beş koy geziyoruz birbirinden güzel dolu dolu güzellik ve özellikleri ile görsel bir doyum alıyoruz ayrıca her bir koyda yüzüyoruz da,öğle arası yemek veriliyor gayet temiz ve doyurucu,İnönü, Kekova, beşadalar,ve kale köyü koylarında yeterince kalıyoruz, kale köyü koyuna ,ilerlerken özellikle burada yıllar önce yaşayan Frigyalıların kayaları ve taşları oyarak yaptıkları yerleşim alanlarını görmek heyecan vericiydi depremler yaşanmış olmasından dolayı su altında bir o kadar yerleşim birimleri kaldığı anlatıldı,evler,hamamlar,mabedler hatta bir liman bile net bir şekilde görülüyor adanın en yüksek tepelerine kadar kayalar oyulmak suretiyle merdiven basamakları yapılmış sahilden itibaren, kısacası taş oymacılığının en mükemmel eserlerine tanıklık ediyorduk, suyun kimi yerde lacivert kimi yerde mavi güzelliği tartışmasız en güzel deniz burada dedirtiyordu,kale köyü ilginç antik bir kentin içinde sırtını dağa vermiş her bir yerinden tarih fışkıran görülmeye değer bir köy özellikle kalesi muhteşem bir eser ve küçük bir tiyatro sahnesine bile sahip yüzyıllar öncesinden sanata verilen önemi görmek şahit olmak dikkat çekiciydi,bu arada bizim yerinde durmak bilmeyen afacan delikanlımız merakının başına neler açacağını bilmeden Frenk meyvesi olarak bilinen meyveyi koparmak için avuçluyor, sen misin tanımadığın meyveyi avuçlayan şiddetli bir acı ile kısa bir panik ve heyecan yaşıyordu,çünkü meyvenin üzerindeki görünür görünmez iğneler ellerine batmıştı, zor atlattı burada Frenk meyvesi veya kaktüs meyvesi olarak bilinen meyveleri dalından koparmak öyle elma armut gibi kolay değildi, meğer dış kabuğunda binlerce ince iğne ,kirpinin savunma mekanizması gibi dokunan kimseye hücum ediyordu, sayısız iğne oğlumuzun eline batıyor ve dayanılmaz acı veriyordu,vapurdaki yolcu ve yetkililer konuya hakim oldukları için hemen zeytinyağı sürüp naylon torba ile sardılar her iki elinin bu şekilde vapurda görülmesi herkesin diline düşürdü ,anlayacağınız karizma yerlerdeydi,akşam saat 18.10 Kaş’a sahile dönüyoruz ,tekne tur sahibi insanla yakın bir dostluk kurmuştuk,akşam namazından sonra teknesinde çay içmeye yemek yemeye davet etti böylece günümüz güzel sonuçlanıyordu son gecemizi geçirmek üzere tartışmalı otelimize dönüyoruz , bundan önce dün yanlışlıkla giydiğim terlikleri değiştirmek üzere kiliseden camiye çevrilen camiye gidiyorum bıraktığım yerde duruyordu terliğim ,ayağımdaki ile değiştirip seviniyordum kendi terliğime kavuşmak bana bayağı bir sevinç yaşattı doğrusu,Kaş gerçekten çok güzel bir sahil beldesi burada yaşamak isterdim ara sokakların dinamik eğlenceli ve insan kalabalığı ticari hayat öyle canlı ki insan sürekli, bir şeyler almak istiyor,dondurma yemek için güzel bir bahçeye oturduk ,tuhaf bi şi oldu nasıl oldu saçlarımın arasında bir haşerat hissedip elimle almak istedim fakat parmağımı soktu ilginç ama çığlık attım ağrısı ve acısı benim gibi bir adama işlemişti sağ olsun eşim hemen bir limon dilimi istedi ve limonu bastırdım sokulan yere, birazdan ağrısı geçmişti halime gülen oğlum da pişik olmuştu ben de ona gülüyordum saat 11.30 uykuya dalmadan önce hala ince bir gülümseme geziniyordu yüzümde çünkü pişik olan oğlumun yürümesi sünnet çocukları gibiydi….
mustafa kaya
2014


3
Genel Şiirler / İNANMAK
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Bugün, 05:01:08 ÖS »
İNANMAK

bir karınca
bir arı
bir örümcek
ashab-ı kehfe bekçi olan köpek
Yunus’u yutan balık
Süleyman ‘ın hüd hüd kuşu
Salih’in devesi
Musa’nın asası
Nuh ‘un gmisi
İsa’nın eli
Muhammed’in (sav.)  kitabı
bilmek değil sadece
bilgi marifet değil
anlamak , inanmak gerek
görmek değil
kavramak.. hissetmek önemli..


Mustafa kaya
18.10.2005 / Üsküdar


NOT : لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ
‘’…gözler kör olmaz , kalpler kör olur..’’ hac – 46
4
İnsan&Şehir Şiirleri / İSTANBUL DENİZ
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Bugün, 04:57:35 ÖS »
İstanbul

dün akşamdı
son vapur kalabalıktı 
tüm semtleri taşıdı
yanaşmadığı iskele bırakmadı
boğazın bitmeyen göğü
sahilleri,
hisarları ,
surları, yalıları
bin bir hayatlar
Marmara'dan Karadeniz'e uzanır
anlatamamak yoruyor beni
kalbimin heyecanı
genişleyip daralıyor
ay ışığı çiziyor, 
nazlanmak isteyen
boğazın sularını.
ve şehrin güzelliği
dolunay gibi kayıyor
vapurlar saklanıyor
ayaklarımıın altında
akıyor boğaz
çiçek demeti sarılı hisarlar
geceyi
sarmaşık gibi sarıyor
ve dinliyorum sessizce
gizemli şehri
muhteşem güzelliği...


Mustafa kaya
24.04.2006 / Üsküdar

5
Yorumlarım / DUA EDENİN DUASINA KARŞILIK VEREN ANCAK ALLAH'TIR
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Nisan 17, 2024, 10:22:32 ÖS »
AYETLERLE TEFEKKÜR

(Bakara /186 )

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

'' Kullarım beni sana sorarlarsa, ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasına karşılık veririm. Onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana güvensinler ki olgunlaşabilsinler..."

(Mümin /60)

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟

'Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.”

NOT : Kâf 16 . ayet ışığında : O kadar yakınım ki, şahdamarından bile; dolayısıyla Bana yakın olmak isteyen şahdamarına, yani kendine yakın olmak zorundadır. Kendini kaybeden beni dünden kaybetmiştir.  Dua kalbin Allah’la konuşmasıdır. Allah Rasûlü duanın önemini şöyle izah eder: “Allah katında duadan daha üstün bir insan davranışı yoktur” . “Bana kulluğunuzla davetiye gönderin ki, ben de rahmet ve ödülümle davetinize icâbet edeyim”. Ya da Elmalılı’nın ifadesiyle: “Benden beni isteyin size icâbet ederim, beni bulursunuz; beni bulansa her şeyi bulmuş olur”. Dua kulun Allah karşısındaki esas duruşudur. Dua etmek ilâhî bir lütuftur, duanın kabulü fazladan bir lütuftur. Dua etmek, bizzat kabul olmuş bir duadır. Allah’tan isteyenin, kendisine isteği verilse de verilmese de onuru ve hatırı artar. Allah’tan başkasından isteyenin isteği verilse de verilmese de onuru azalır.Bu kadar büyük ve ölümsüz bir hakikati bu denli sade ve yalın bir dille anlatmak ancak kelâm-ı ilâhîye mahsus bir özellik olsa gerek. Bana ulaşmak için başka bir varlığı aracı edinmeniz, “vesile” aramanız gerekmez. Ayette Müşriklerin, “Allah'a yaklaşmak için ilah edindiklerini” iddia etmelerine cevap verilmektedir. Duanın sadece Allah’a özgü olması gerekliliği, ayetteki “Ben” zamiri ile iyiden iyiye vurgulanmıştır. Allah; “Kullarım” ifadesini kullanarak insanlara karşı büyük bir incelik gösterirken, “Ben onlara yakınım,” diye buyurarak da buradaki “Ben” zamiri ile duaların yalnız ona has kılınması gerekliliğini de ortaya koyuyor. Ayrıca dikkat edilmelidir ki “Onların duasını işitirim.” demiyor, “Dua edenin duasına karşılık veririm.” buyuruyor. Bu yakınlığın arkasından da kullarının da kendi çağrısına olumlu karşılık vermesini, yani Hakk’a karşı ilgili ve duyarlı olarak Allah’ın istediği şekilde, samimi kul bilinci ve farkındalığıyla yaşamalarını istiyor.Ayette; dualara icabet eden Allah “çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım” ifadesiyle kuru bir duaya değil, çalıştıktan ve gerekeni yaptıktan sonra dua etmeye vurgu yapıyor. Kötülüklerin örtülmesi ve günahların silinmesi için hicret edenlerin gayretini, samimiyetini, fedakârlığını ve kahramanlığını örnek veriyor. Yani bu dünyanın gelip geçici zevkleri için değil, ahiretin sonsuz ve sınırsız nimetlerini kazanmak için daima iyiliğe, güzelliğe yönlendirecek faaliyetlerin olmasını, her türlü zulmü, haksızlığı, kötülüğü, fitneyi ortadan kaldıracak çalışmaların bulunmasını istiyor.
“Bana dua edin, duanıza cevap vereyim” ifadesi, “yapmanız gerekeni yaptıktan sonra istediklerinizin mantîkî ve ilahi emirlere paralel bir temeli varsa duanızı kabul edeyim” demektir. Dua, insanın yaratıcısına karşı iman, güven ve tevhit telakkisinin bir gereğidir. Bir pazarlık ya da işi tamamen Allah’a havale etmek değildir. Çalışmadan, çabalamadan, gerekli önlemi almadan, elinden gelen tüm gayreti göstermeden Allah’a dua etmek saygısızlık olur. Bu arada ifade etmek gerekir ki; Allah’a inanmak ve Ona dua etmek kulluk için yetmez. Sınırlı ve aciz olarak yaratılan insan, sınırsız ve sonsuz kudret sahibi olan Allah’la birlikteliği hayatın gerçeği haline getirmeli. “Nerede olursam olayım O benimle beraberdir” bilinciyle davranışlarında ölçülü olmalı. Fıtratına üflenen ruhla, yaratılışta kendine lütfedilen hasletlerle yaşarken Kur’an’ın desteğini de alarak cennetin varisi olma yolunda gayret göstermelidir. Dua kulun Allah karşısındaki esas duruşudur. Dua etmek ilâhî bir lütuftur, duanın kabulü fazladan bir lütuftur. Dua etmek, bizzat kabul olmuş bir duadır. Allah’tan isteyenin, kendisine isteği verilse de verilmese de onuru ve hatırı artar. Allah’tan başkasından isteyenin isteği verilse de verilmese de onuru azalır.

(Al-i İmran/195)

فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ

Rableri onlara şöyle karşılık verir: “Erkek olsun, kadın olsun, sizden kim iyi bir çaba gösterirse çabasını boşa çıkarmam. (Benim katımda) birinizin diğerinden farkı yoktur. Hele hicret eden, yurdundan çıkarılan, yolumda eziyet gören, savaşan ve o yolda öldürülenler var ya; onların kötü işlerini de örter, onları, katımdan bir ödül olarak içinden ırmaklar akan bahçelere sokarım. Güzel ödül Allah katındadır.”

(Bakara - 168)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ

''ey insanlar ! yeryüzündeki her şeyin helal ve temiz olanlarından yiyin ! Şeytan’ın izinden gitmeyin ! o sizin açık düşmanınızdır.."

(Bakara - 169)

إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاءِ وَأَنْ تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

''o(şeytan ) , sizden kötülükler ve çirkinlikler yapmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi ister...''



12.04.2024
6
İnsan&Şehir Şiirleri / MEMLEKET TOPRAĞI
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Nisan 17, 2024, 10:19:17 ÖS »
MEMLEKET TOPRAĞI

ah gezip dolaşmakla doyulmaz
bütün bir yeryüzü sanki memleket
seviyorum toprağını
ceviz ağaçlarını
salkım söğütleri kavakları
dut ağaçlarını
havasını suyunu şarkılarını
dedemin cigara tabakayı
cigara kağıdını
dizdiği tütünü
namaz vaktini bekleyen köstekli saatini
köstekli saatine bakmayı
seviyorum hepsini memleketimi
bağlarında
salkım salkım siyah
çekirdekli , çekirdeksiz beyaz üzümleri
payam , miş miş ,
elma armut
kavun ,karpuz ,acur bostanlıkların hepsi
diken diken böğürtlenleri
sarı sarı uzayan tarlaları
yeşil yeşil çayır çimen sulak toprakları
uzaklara yankılanan müezzinin sesini
su başlarını
oluk oluk akan çeşmelerini
seviyorum memleketimi
kah beyaz
kah kiremit renkli toprağı
her çiçeğin sevincini
renk renk seviyorum
başım gözüm üstünesin selamını
sekiz köşeli şapkasını
sevdasının yoluna
gurban yürekleri
güzel geleceklere hazır gözleri gördüm
kızgın kumda olan leblebi
kazanlarda kaynar bulgur
damlarında serilir pekmezler
orcikler asılır kurumaya
yazılmadık
çok şey kaldı daha
insanını seviyorum
seviyorum ben memleketimi
vatanımı köylerimi …


mustafa kaya
13.04.2024
7
İnsan&Şehir Şiirleri / YALNIZLIĞIM
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Nisan 17, 2024, 10:16:51 ÖS »
YALNIZLIĞIM

kaç kişiyim
kalabalıklar içinde
bu yalnızlığın ortasında
yüzüm kar yağışlı
çalılarla kaplı
kuytularda geziyorum
gözlerim ayaz 
kendime mektuplar yazıyorum
gözden çıkmışım
İstanbul'da
yalnızmışım.



Mustafa KAYA
2016
8
Genel Şiirler / ESKİ EVLER
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Nisan 17, 2024, 10:14:23 ÖS »
ESKİ EVLER

Evlerin ayakta kalanları
Yılara meydan okuyor
Yenileşme ve değişimler bozamadı
Çekici gelse de modern binalar
Eski evler kadar sıcak bakmıyorlar
Kimi içi boş sessizlikleriyle
Zamana tutsak etmiştir kendisini
Kimi dünyanın değmediği onurlu yapısı
Yüzyıllık çınar ağacı gibi
Kaybolmamış beyaz çamurdan sıvası
Hangi tılsım ayakta tutuyor
Hangi el bu evlere güzellik katıyor
Var olmanın yenilmezliğine sebep ne ?
Kemaliye’de her gün geziyorum
Her gün geçmişin evleriyle oluyorum
Karşısına geçip oturuyorum
Planından etik duruşuna kadar
Bu evlerin görünmezinde hangi sır var ki
Seçkincilik sadelik görsellik kuşanmış
Hangi derin bir damar var ki yıkamamış yıllar
Bilemediğimiz sırrı ne evlerin !
İmkansızlığın uğultulu devrelerinde
Bilmediğimiz karanlıkların yorduğu insanlar
Ömürleriyle inşa ettiler evlerini
Gördüğüm tüm rüyalar sayıklamalar
Vahşiliğin bu dünyasında bir sevgi
Dün bugün ve yarınlar
Sevginin eseri oluyor .


Mustafa kaya
14.04.2024/İstanbul

9
İnsan&Şehir Şiirleri / YILLARIM
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Nisan 17, 2024, 10:13:01 ÖS »
YILLARIM

Sorma !
heceleyerek yaşıyorum
Üşüdüğümü saklıyor kelimeler
Madem sordunuz ,
aşk imkansız bende
nafile
Yılları saymadım ama yorgunum
Resimlerde gördüm
yaş almışım
ileri giden yıllarıma
kızdım
geride kalan yıllarım
çıkıp geldi
Canlandı anılarım
şaşkınlığım arttı
Yanına gittim
mutluluklar uzaklaştı
Azaldım çoğaldım
Var mışım yok muşum
Geçmiş gitmiş yıllarım.


19.12.2016
Mustafa kaya
10
Genel Şiirler / ANKARA'DAN DÜŞÜNMEK İSTANBUL'U
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Nisan 17, 2024, 10:05:40 ÖS »
ANKARA'DAN DÜŞÜNMEK İSTANBUL'U

Ankara ayaz dolu
ne soğuk bir gün
şehir kar beyazdı
gözlerim
boş yere aradı İstanbul'u
ne ruhumu kışkırtan
mavi suyu
ne de ,
duymadı kulaklarım
martı çığlıklarını
görmedim de
iskelede vapuru
elimi sıkan hisarları
her biri şiirsel inci
boğaz köprüleri
surlar, camiler, kuleler
hiçbiri yoktu
nasıl özlüyorumİstanbul’u
Ankara kar beyaz
yollar çığ görmüş gibi
uzaklık
bir hançer
ruhuma saplanıyor
döneceğim İstanbul'a
duramam buralarda.


Mustafa kaya
12.02.2010 / ankara
Sayfa: [1] 2 3 ... 10