Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Köyden Şiirler / KÖYÜN BEREKETİ
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 11, 2024, 06:17:53 ÖS »
KÖYÜN BEREKETİ

çocukluğumda
coşkun sular gibiydi
paharlar
dolu dolu akardı
çeşmelerin olukları
baldan tatlıydı
miş mişler
salkım salkım üzümler
pekmez pestiller
yumurta yağ peynirler
bolluktu
o günleri yaşayan bilir
bereket vardı
o bolluk günlerini
andıkça geçmişi
yaşarır anılar gözlerimde
memleketten uzak ben
ben değilim
ıssız ve karanlık
gün boyu yalnızlık
herkese yabancı
herkes te bana yabancı
baş edilmez yokuşlarında
mutlu değilim gurbette
beni iyi tanır toprağım
herkese tanıdık
herkesin bildiğiyim
burada saklıdır
gençlik günlerim
ey mavinin yeşilin ahengi
ey beni büyüten memleket toprağım
seni gören gözlerim
hisseden kalbim
güzeller güzelliğin
ömrüme ömür katar
suyun, havanın bereketi sensin
sana geldim, yıkılmam artık
senden ayrılığım ancak
ölümümle olacak..


mustafa kaya
10.10.2024
2
Genel Şiirler / DOPUM/ÖLÜM
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 10, 2024, 09:34:31 ÖÖ »
DOĞDUK ÖLDÜK
doğar göründük
yaşar göründük
sever göründük
çeşitli hallere döküldük
ateşlere düştük
güller dördük
genç olduk
ihtiyar yaşadık
asi sayıldık
tövbe ettik
sevdik sevildik
konuştuk
sustuk
az gittik
uz gittik
düşündük taşındık
kalpden dualar aldık
seveni
sevmeyeni unutmadık
koştuk durduk
dünya ve ahrette
iyilik umduk
umduğumuza kavuştuk
sükun bulduk ..

Mustafa kaya
22.05.2018 / Çengelköy
3
Köyden Şiirler / KEMALİYE
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 10, 2024, 09:16:26 ÖÖ »
GÜZELLİĞİN SESSİZLİĞİ
dolunayın düştüğü akşam
köye geldiğim gün
gök turuncu gülümsüyor
o mistik sessizliğinde
bir orkestra
ağustos böceklerinden
kuş cıvıltılarından
duyulan/duyulmayan
canlı seslerden
misafir olduk
dağlara nazır balkona
saatler nasıl geçti bilmedik
geçtiğimiz sokaklar
dar ve hüzünlü
yarı yıkık
harabe evlere rastladık
selam vere vere geçtik
akşam üzeri herkes eşikteydi
herkes birbirini sordu
gece dolunayla uzundu
çeşmeden gelen su
daha azalmıştı
damları
loğ çekili kerpiç evler
olmayan evler gibi
hiçbiri kalmamış
çınar ve dut ağaçları
anıları saklamış
hüzün ve sevinçler
Karasu'ya karışmış
akan suya sırdaş
saygılı dağlar
dağların
duyulmadık efsanesi
Kanyon'un asil sessizliği
ruhumu kapladı
mutluluk yaşattı..


mustafa kaya
10.10.2024
4
Yorumlarım / İBRAHİMİ DURUŞ
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 10, 2024, 08:20:15 ÖÖ »
(Mümtehine - 4)

"İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: 'Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.' Ancak İbrahim'in babasına: 'Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.' demesi hariç. 'Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır.'

NOT :Bu âyet, tıpkı:"İbrâhîm'in babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Fakat onun, bir Allâh düşmanı olduğu, kendisine belli olunca ondan uzak durdu. Gerçekten İbrâhîm, çok içli ve yumuşuk huylu idi." (Tevbe: 114) âyeti gibi İbrâhîm'in babasına istiğfarının, onun yola gelmesini umarak mağfiret dilediğini, yoksa küfrü kesin olan kimseler için istiğfar edilmeyeceğini anlatmaktadır.Hz. İbrahim, bu sözünü gerçekleştirdi. Ama babasının putperestlik inancından vaz geçmeyeceğine kanaat getirdiğinde, bu duasından /ona şefaatte bulunmasından derhal vazgeçti. Sözün özü: Hakikate saygı esastır. Evlat Hz. İbrahim baba onun babası olsa dahi, hakikate saygı duymalı, Allah’ın iman-inkâr arasına çizdiği sınır gözetilmelidir. Hz. Nûh’un oğluna yaptığı çağrının Allah tarafından reddi için bkz: 11: 46). Ayrıca bundan anlıyoruz ki, istiğfar, şefaat anlamında olup yapıldığı yer de dünya hayatıdır. Çünkü Hz. İbrahim babasının bağışlanması için dünyada iken istiğfarda, yani şefaatte bulunuyor, bunu ahirette bırakmıyor. Çünkü iman, ibadet, kulluk, ameli salih, dua, rica, istiğfar/şefaat vs. bütün bunların yeri dünya hayatıdır, ahiret değil. O gün herkes iman edecek, ama nafile! Demek, Kur’an’da geçen şefaatin yeri dünyadır, menfaati ise ahirette görülür İbrahim
babasının Allah düşmanı olduğuna kesin kanaat getirdiğinde, bu duasından derhal vazgeçti (9:114). Sözün özü: Hakikate saygı esastır. Evlat Hz. İbrahim baba onun babası olsa dahi, hakikate saygı duymalı, Allah’ın iman-inkâr arasına çizdiği sınır gözetilmelidir (5:5; Hz. Nûh’un oğluna yaptığı çağrının Allah tarafından reddi için 11:46.

10.10.2024
5
İktibas / HASAN NASRALLAH'A ŞEHİD DENİR Mİ?
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 09, 2024, 02:37:04 ÖS »
Ürdünlü alim Kunaybi İran'ın maşası Nasrallah'a şehid demenin caiz olmadığını açıkladı.. Hasan Nasrallah'a şehid dersek ve "Kasım Süleymani şehittir" dersek bu yaşadığımız şey İslam olur mu? İslam'da "vela", tüm Müslümanlar arasında tevhide ve Allah için kardeşliğe dayanır.

Bunu Filistinli biri olarak söylüyorum. Orada anılarımız, çalınan mallarımız ve uzak kaldığımız başka mülklerimiz var. Genel olarak Filistin'de özlediğim akrabalarım var ve onları ziyaret edemiyorum.

Fakat hal böyleyken Hasan Nasrallah ve partisinin durduğu noktayı yüceltmek de yanlıştır. Gerçek şu ki onlar Aksa Tufanı'nı yüz üstü bıraktılar ve bir yıl boyunca oldukları yerde kaldılar. Siyonistlere gerçek bir zarar vermeyen açıklamalar, tehditler ve hareketlerle yetindiler.

Çağrı cihazlarının patlatılması olayıyla ve sızmalar sebebiyle liderlerinin öldürülmesiyle kendi evlerinde bozguna uğratılıncaya ve bu sebeple intikam almak isteyinceye kadar tüm güçleriyle savaşa girmediler. Fakat artık çok geçti ve vurularak öldürüldüler. Korkak davrandılar ve sıra kendilerine gelinceye dek savaşa girmediler. Bu kahramanlık değildir. Şayet Hizbullah'ın tavrı liderlerin (Arap rejimlerinin liderleri) tavrından daha az utanç verici ve daha az hainceyse, bu söz konusu tavrın şerefli bir tavır olduğu anlamına gelmez.

Şerefli kahramanlık makamı, Allah'ın kelimesinin en yüce olması için Allah yolunda savaşmaktır. Makbul cihat budur ve bu cihatta öldürülenlere gerçek şehadet vadedilmiştir. Sünni bir Müslüman (bile) bunun dışında bir şey için savaşırsa, onun savaşı cihat olarak kabul edilmez. Peki, İran projesinin ve destekçilerinin kelimesi en yüce olsun diye Suriye'de savaşan Lübnan'daki İran partisine (Hizbullah) ne demeli? Onlar ne Allah yolundadır ne de onların ölüleri şehittir.

Kardeşlerim, burada kastımız direniş liderliğinin açıklamalarına odaklanmak değildir. Allah'ın düşmanlarına karşı savaşanları desteklemenin gerekliliğini belirtmek üzerimize düşen en büyük vaciplerden biridir. Ancak özetle şunu söylüyoruz ki, biz şer'i siyasetin kapılarını kapatanlardan değiliz. Biz gerçeklikten soyutlanmış da değiliz. Bir Müslümanın kendisine yardım edenlere, bu yardımın arkasındaki saiklerden bağımsız olarak teşekkür edebileceğini inkar etmiyoruz. Ancak şer'i ıstılahın ve Allah yolunda şehit olma mefhumunun tahrif edilmesine kapı aralamak, ve de zaten kafaları karıştırılmış insanların dinleri konusunda kafalarını daha da karıştırmak doğru değildir.

Biliyoruz ki aynı eski, basmakalıp hikayeyi anlatanlar çıkıp "siz ne yaptınız ki?" diyecekler. Biz şunu yaptık: Suriye'de ya da başka bir yerde Müslümanların kanına girmedik. Yaptığımız şey, Gazze'deki kardeşlerimize ve direnişe, içinde bulunduğumuz baskı ve kısıtlamalara rağmen elimizden geldiğince destek olmaktı.

Eğer eksik kalmışsak, Allahu teala'dan eksikliklerimizi gidermesini ve Gazze'deki ehlimizi Allah'ı razı edecek şekilde desteklememize yardım etmesini dileriz. Bundan sonra bilinmesi gereken en önemli şey, her ne kadar bu tarz açıklamalara karşı çıksak da, bunun Gazze'deki, Lübnan'daki ve diğer yerlerdeki kardeşlerimizi desteklemekten geri durmayı haklı çıkarmayacağıdır.

Bu değerlendirme,Ürdün alimlerinden Dr. İyad Kunaybi’nindir. YouTube kanalında “Hasan Nasrallah Şehit mi?” Başlıklı videosundan derlenmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir.

09.10.2024
6
İnsan&Şehir Şiirleri / DÜN VE BUGÜN
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 08, 2024, 01:14:35 ÖS »
DÜN VE BUGÜN
dün ve bugün
belki yarın
büyük sevinçlerle
büyümedim
aklıma geldikçe
geçmiş
belki güleceğim
çoğu pişmanlıklar
belki ağlayacağım
yağmur kokulu aşkım
dün ve bugün
belki yarın
yalnız bırakmadı..

Mustafa kaya
07.10.2022 / Fethiye
7
İnsan&Şehir Şiirleri / KORKULARIM
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 08, 2024, 01:11:57 ÖS »
MASAL ÇOCUK
yağmur yağıyordu
bir masalın içinde
eski resimler üzerine
damla damla düşüyor
vakti gelmiş rüyada
masal kız uyuyordu
acı sular mı içmiş kuyulardan
şüpheler mi sarmış göğü
rüyaları ezip geçiyordu
vagonlara bindirilmiş masallar
vesveselerle doluydu
bir orman
cadının ormanıydı
işlemezdi çocuklara
cadının yangınları
lav püskürtse de büyüler
çocuklara işlemezdi
zırh dı cennet kokusu
bu yüzden masal çocuk
yangınlar yerine
gül bahçesinde uyuyordu.

mustafa kaya
08.10.2024
8
Genel Şiirler / KORKULARIM
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 08, 2024, 01:10:15 ÖS »
KORKULARIM
azap gibi
çektiğim korkular
görünmeyen fakat
ruhumun kabusu
esir alındığım duygular
benimle beraberler
ne ,yüzünün ay ışığı
ne de ,sevinçli sözlerin
hiç biri yanımda değil
hepsini kaybediyorum
hayat donuyor
içinden çıkamadığım
korkulardan yoruluyorum
yaşlanıyorum
bu korku deminde
bu derinlikte
hayatı yeni anlıyorum
bin kere yenildim
bin kere unuttum
bin kere
kendime geldim fakat
peşimden koşuyor
korkularım
benim imtihanım bu ,
itiraz etmiyorum
ne mi ? yapıyorum
korkularımı severek
yaşıyorum ..

Mustafa kaya
02.04.2018/Çengelköy
9
İnsan&Şehir Şiirleri / GİTTİN
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 08, 2024, 01:09:06 ÖS »
GİTTİN
bir kelebek dinleniyordur
gamzelerinde
bir rüzgar  esiyordur
saçlarında
bir ney sesi
kalbinin notalarında
bir şarkı bestelenir
yakamozlarla
bir martı çığlığıdır
tebessümün
köz düşmüş
ayaz  vurmuş gönlüme
söz geçiremiyorum
kulaklarıma asmışım sesini
ruhuma katmışım hayalini
koşup kırlara çaresizce
seni arıyorum
adını
çiçeklere veriyorum
sensizlik acı verecek
ölüm gelecek
çok yalnızım çünkü..

Mustafa kaya
2018 / Üsküdar
10
İktibas / İNANMAK ÜZERİNE FELSEFE
« Son İleti Gönderen: mustafakaya Ekim 08, 2024, 12:49:20 ÖS »
talha hakan alp
@hakantalhaalp
Hayat ne ki? Niye bir anda var olduk? Ve niye bir anda yok olup gidiyoruz?
Ya o tatlı anılar! Ya bir gün ayrılırsak diye aklımız çıkan sevdiklerimiz! Hepsi bir varmış bir yokmuş, öyle mi?
Bu kadar basit, bu kadar anlamsız, bu kadar değersiz mi?
Az önce gözlerinden hüzün süzen fotoğrafına baktığım rahmetli babam... yitip gitti mi şimdi? ve bir gün, belki de yarın, benim fotoğrafıma bakıp gözleri geçmiş dolacak çocuklarım..
biz bu kadar mıyız?! Yere göğe sığdıramadığımız sevgimizin hükmü bu kadar mı?

O kopmaz dediğim bağlar ya ebediyyen koptuysa… annem dediğim, babam dediğim canımdan yakın insanlarla yolum rasgele kesişmiş ve bir anda sonsuza kadar ayrılıp gitmişse…
fotoğraftaki babama tekrar kavuşmayacak, bir daha hiç görmeyecek miyim?
ne anlamı vardı o zaman birbirimizi bulmanın? Birbirimize bu kadar yakın olup sonra alakasız iki şey gibi bu kadar uzak düşmenin acı ve ızdıraptan başka ne anlamı var?

Neden bu kadar iç içe olduk, neden bu kadar sevdik birbirimizi?! Birbirimizin her şeyiydik, birdik, bütündük.. bir gün aramızdan ayrılacak, bir daha hiç görmeyeceğim kadar uzaklaşacak, sonsuzlukta bir nokta gibi küçülüp kaybolacak kadar kopacaktık birbirimizden madem bu bağ neden oluştu? Kopup da içimi parçalasın diye mi?
Bir ağacın köküyle toprağa bağlandığı gibi beni sevdiklerime bağlayan varlığım trajik bir oyun mu?

Bilirim, hepsinin bir cevabı vardır; inandın mı teselli eder, tüm soruları cevaplanmış sayıp kaldırır hayata devam edersin.
Ama işte… işte’si yok mu şunun, gün gelir cevap dediğin boğazına kılçık gibi yapışır kalır..
Bana hayatıma mal olmayan bir teselli vermeyecekse, bir teselli olmasa çekilmez şu kasvetli hayatı neden verdi?
Hayatıma, onu birine adamadan anlam veremeyeceksem, benim anlamım ne? Ben bende değil, başka birinde ve başka biriyle mi kaimim? Gel geç bir ilinti, bir halden mi ibaretim özümü oluşturan o başka birinde?

Tabi ya, kulluk dedikleri de bu değil miydi zaten? Sen senin değilsin; onunsun. Seni, senden önce ve senden çok o (nun adına buyuranlar) kullanır; sen onun içinsin.

İnsanlar hayatlarına anlam verip yaşamın keyif kaçıran saçmalığı hissinden kurtulmak için hayatlarından vazgeçmeyi seçiyorlar.
Kendisinden vazgeçtiğim hayatın bir anlamı olsa ne olur olmasa ne olur? Böyle bir anlamı varsa bile benimle ne ilgisi var? Birine ait bir hayatın birine ait anlamını benimmiş rolünü oynayan bir oyuncu olmam mı bekleniyor?

O biri yok, ben varım. Ya Tanrı? Tanrı biri değildir; tanrı hiçbiridir. Eğer bir tanrı varsa, ancak hayatımı birine adayıp kendime yabancılaşmamam için vardır ve tam da bunun için tanrı varlığımı kendisine adayacağım bir şey değil; hiçbir şeydir.
Varlığımı kimseye adamayayım, kimsenin nesnesi/kulu olmayayım; özgür bir özne olayım diye var madem, o halde tanrı diye “biri” de yoktur. “Ben” vardır; birer ben olarak “biz” vardır. Ana baba olacak diye ana babasız kalmış yetimleriz..

Tanrı ancak bir idea olarak ben “ben” olmam için, “bende” bil kuvve vardır. Ben, ben olmayı başarırsam benimle bil fiil var olacaktır. Ben “ben” olamazsam o hep bil kuvve kalacak, onu gerçekleştiremediğim nisbette dışarıdaki ikamesine tutunmaya mahkum olacağım..

tanrıya tapmakla tanrıyı anlamak/bilmek farkı bu. Ama sanıldığı gibi kişi kendini iptal ederek değil, ihkak ederek tanrıyı anlar ve anladığı nisbette -araya tapınma mesafesi girmeyecek biçimde- onu kendinde bulur.

Yalnızım, hepimiz birer yalnızız. içimizde Tanrı kadar boşlukla yaşıyoruz. Gidip onu ikamesiyle tıkayıp kenarlarını inançla sıvamak ya da o boşlukta bir ben yaratmak bizim seçimimiz.
08.10.2024
Talha hakan Alp
Sayfa: [1] 2 3 ... 10