Gönderen Konu: PEYGAMBERİMİZİN İSTİĞFARI=BAĞIŞLANMA DİLEMESİ  (Okunma sayısı 248 defa)

mustafakaya

  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 2414
    • Profili Görüntüle
PEYGAMBERİMİZİN İSTİĞFARI=BAĞIŞLANMA DİLEMESİ
« : Mayıs 04, 2024, 08:43:54 ÖS »
PEYGAMBERİMİZİN İSTİĞFARI=BAĞIŞLANMA DİLEMESİ :

(Muhammed-19)

فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰيكُمْ۟

''Allah'tan başka ilah olmadığını bil; hem kendi günahın, hem de inanan erkek ve kadınların günahları için af dile! Allah dönüp dolaşacağınız yeri bilir..''

NOT : “Kendi günahın için af dile” ifadesi Hz. Peygamberin de yanlış yapabileceği ve bu yanlıştan dönünce Allah’tan af dilemesi gerektiği anlamındadır. Peygamberler Hz. Âdem ve Yunus örneğinde olduğu gibi kusursuz ve hatasız değillerdir. Onların diğer insanlardan farkı, yanlış yaptıklarında Allah tarafından vahiy yoluyla uyarılarak derhal yanlıştan vaz geçirilmeleridir. Aksi taktirde tebliğ ve temsil makamında oldukları için yaptıkları hatalar meşruiyet kazanır. Bu ayetteki “af dileme” emrinin gerekçesi Hendek Savaşında Hz. Peygamber de dahil, savaşa katılan mü’minlerin, karşılaştıkları zorluklara karşı “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” şeklindeki çıkışları olmuştur. Nitekim Bakara suresi /214. âyetinde; “… Onlar (Hendek günü) öylesine sarsılmışlardı ki inananlarla birlikte resul de: ‘Allah’ın (vaat ettiği) yardımı ne zaman (gelecek)?’ diye feryat ediyordu. İyi bilin ki Allah’ın yardımı çok yakındır !” buyrulmuştur. Burada Hz. Peygamberin Allah’ın yardımının gelip gelmeyeceği konusundaki tereddüdü bir kusur ve hata olarak değerlendirilmiş, onun için Allah’tan af dilemesi emredilmiştir.Buradaki “Kendi günahın için af dile” emriyle kastedilen Allah Rasûlü’nün ve mü’minlerin “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” (2:214) diyerek yakınmalarıdır (12:110, 23:26, 39; 26:117). Rabbimiz Rasûl’ünün kendisinin yardım edeceğine dair tereddüt geçirmesini bir “günah, kusur ve hata” olarak görmüştür (40:55).

(Mumin-55)

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ

NOT : Bu ayetin ilk muhatabı doğrudan Hz. Peygamber olsa da aslında bu onun aracılığıyla bütün mü’minleri kapsamaktadır. Kur’an’daki Hz. Peygambere yapılan hitapların çoğunda görülen emirler, yasaklar, örnekler genel bir muhteva taşımaktadır ve bütün insanlar için geçerlidir. “Günahların için bağışlanma dile!” emri; peygamber de olsa hiç kimsenin günahsız ve masum olamayacağı anlamına gelmektedir. Nitekim Hz. Âdem ile Havva’nın yasak olan meyveden yemeleri ve ceza olarak cennetten çıkarılmaları (Taha/115), “Böylece Âdem, Rabbinin emrine karşı gelerek günah işlemiş oldu.” (Hud /121) Hz. Yunus’un Allah’tan izinsiz tebliğ bölgesini terk etmesi ve ceza olarak balık tarafından yutulması (Saffat/139-145), Hz. Eyyub’un, gittiği yerden geç dönen karısına yüz sopa vuracağına dair yemin etmesi ve bunun yanlış olduğunun Allah tarafından kendisine bildirilmesi (Sâd/44) de bu gerçeği doğrulayan Kur’an örneklerindendir. Zenb insanın hem Allah’a hem insanlara karşı işlediği suç ve hataları ifade eder. Cunâh ise insanın sadece insanlara karşı işlediklerini ifade eder . İstiğfârın buradaki karşılığı “kirlenmeden korunma talebi”dir . Bu takdirde günahkârın istiğfarı “af talebi”, takvâ sahibinin istiğfarı “korunma talebi”dir. Burada ve Muhammed 19’da geçen “Günahın için af dile” ifadesi iki amaca mebnidir: 1) Allah Rasûlü’nün üzerinden mü’min muhatapların rasul tasavvurunun inşâ edilmesi. Yani rasullerin bile kusur ve hatadan beri olmadıkları, onların da birer kul olduğu ve melek olmadıkları hatırlatılmaktadır. 2) Allah Rasûlü’nün Allah’ın yardımından ümit keser gibi olması ve “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” (2:214) diye şikâyetlenmesinden dolayı af dilemesinin istenmesi. Zira Allah Rasûlü, bazı zamanlar Allah’ın yardımının gelip gelmeyeceğine yönelik tereddütler yaşamıştır. Kur’an bu durumun hemen her peygamberin başına geldiğini haber vererek Hz. Rasul’ü uyarmıştır (12:110, 23:26, 39; 26:117). Peygamberler risalet görevlerinden dolayı Allah’ın korumasıyla masumdur. Bakıllani’nin de isabetle belirttiği gibi, onların masumiyetleri elçilikleriyle sınırlıdır. Bu ve bunun gibi âyetler, bu masumiyetin nasıl anlaşılması gerektiğini beyan eder. Peygamber tasavvurunda ifratı temsil eden aşırı yüceltmeci Hıristiyânî ve tefriti temsil eden indirgemeci ve aşağılayıcı Yahudi anlayışlar böylece reddedilmiş olur.
Kur’an’da beş yerde Allah Rasûlü’nün insanların arınmasına katkıda bulunması emredilir (2:129, 151; 9:103; 62:2). Allah Rasûlü’nün bu emri yerine getirdiğine ilişkin haberden, buradaki “günahı” nasıl anladığını da öğrenmiş oluyoruz: “Ara ara içimde anlık bir gaflet hissettiğim için, günde yüz kez Allah’tan mağfiret dilerim” .

(Nasr-3)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ اِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا

''Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret(bağışlanma) dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir..''

NOT : Meleklerin emrine âmâde kılındığı insan, kendisinin yaratılışına “Biz seni hamd ile birlikte tesbih ve takdis edip dururken” diye itiraz eden meleklerden geri kalmamalı, o da hamd ile tesbih etmelidir. Hamd ile beraber tesbih etmek bütün bir varlığın gayesidir: “O’nu övgüyle tesbih etmeyen bir tek nesne dahi bulunmamaktadır” (17:44). Allah Rasûlü “Kalbime bazen anlık bir gaflet gelir de ben Rabbime yüz defa istiğfar ederim” (Müslim) buyurur. Nasıl ki tesbih hamdsiz olmazsa, istiğfar da tevbesiz olmaz. Mukâtil’in nakline göre bu sûre indiğinde sahabe sevinirken Hz. Abbas ağlamaya başlamıştı. Rasûlümüz amcasına ağlamasının sebebini sorduğunda, “Galiba sana vefat haberin veriliyor” demiş, Rasûlümüz de bunu doğrulamıştır. Bu âyet, zafer ahlâkını İnşâ eder. Kulun zaferi Allah’a, yenilgiyi nefsine hamletmesi kulluk adabındandır (4:79). Ayet bir anlamda insanlar doğru dine kalabalıklar halinde girseler bile, mümin kendine aşırı güvenden kaçınmalı, tersine daha mütevazi ve kendi zaaflarının daha fazla bilincinde olmalıdır uyarısı yapmaktadır . Ayrıca Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Dikkat edin, insanlar dine büyük gruplar halinde giriyorlar -ama öyle bir zaman gelecek ki yine büyük gruplar halinde ayrılacaklar” (İbni Hanbel) . Özellikle zafer anında istiğfarda bulunmak, kişinin sevinç anında da âcizliğini hatırlayıp bu nîmetleri Allah’ın ihsan ettiğini hissetmesi içindir. Dolayısıyla insan, böyle durumlarda büyüklenme duygusunu bastırmalı, Rabbinin affına sığınmalı ve gurura yol açacak duygularını frenlemelidir. Zafer sarhoşluğuna kapılarak, her şeyin arkasındaki “ilâhi irade”nin varlığını unutmamalıdır.

(NİSÂ -106)

وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۚ

''Allah’tan bağışlanma dile! Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır ve çok merhametlidir..''

NOT : Bir önceki ayetin yani 105. ayetin iniş sebebi rivayetinden de anlaşılacağı üzere, kendisine yanlış bilgi veren münafık Tu‘me lehinde, haklı olan yahudi aleyhinde hüküm verince bunun bir hata olduğunu ve bağışlanma dileğinde bulunması gerektiğini Yüce Allah Hz. Muhammed’e emretmektedir. Yüce Allah Hz. Muhammed’in bağışlanma dileğinde bulunmasını emredince, aslında benzer olaylarda hata yapanlara da seslenmiş olmakta ve kasten olmasa da hataen karşılaşılan böyle durumlarda işlenen bu türden günahları bağışlayabileceğini, çünkü kendisinin çok bağışlayan ve çok merhametli olduğunu bildirmektedir.,Hz. Muhammed’in de bir beşer olması itibariyle hata işleyebileceği, bu yüzden de bağışlanma dileğinde bulunması gerektiğiyle ilgili olan bu mesaj, Tevbe :43, Ahzâb 33:37, Fetih:2, Tahrîm :1, ‘Abese 80:1-10 ve Nasr 110:3. ayetlerle birlikte okunmalıdır.

(Fetih-2)

لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۙ

''Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola iletsin..''

NOT : “Zenb” kelimesi günah manasına gelse de “kusur ve kabahat” anlamına da gelir. Peygamberler için bilerek işlenmiş kasdi bir günah söz konusu değildir. “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” (2:214) diyordun ya? İşte sana Allah’ın yardımı. Hadi bakalım şimdi tevbe et! Bu gibi âyetlerle Allah Rasûlü’nün melek değil insan olduğu, kusur ve hatadan beri olmadığı vurgulanıyor. Böylece ümmetin peygamber tasavvuru inşâ ediliyor: Yönetim ve içtihatlarında kusurlara ve hatalara açık; Allah’tan aldığı vahyi iletme konusunda sadık, masum ve masun (47:19 ve 40:55). Bu “hatalar” ile, Tevbe sûresinin 43 ve 108. âyetlerinde örnekleri görüldüğü gibi, liderliğe ilişkin içtihat hataları da kastedilmiş olabilir. Nitekim Allah Rasûlü’nden “Ben de sizin gibi bir beşerîm, hata da ederim isabet de (ene uhtiu ve usîbu)” dediği onlarca sahih senetli rivayet nakledilmiştir.

28.04.2024